farah diba nın son hali
Muhammed Rıza Şah Pehlevi 1959 yılında Tebrizli bir Türk Albay'ın kızı olan Farah Diba ile 3'üncü ve son evliliğini yapmıştır. Farah Diba 2 kız ve 2 oğlan doğurmuştur. "Beyaz Devrim" 1963'de başlamış ve fakat bu devrime Ayetullah Humeyni ve din adamları karşi çıkmıştır.
HALI MÜZESİ Tahran’daki Lale parkının yanında bulunan Halı Müzesi (Muzeh-ye fars), Iran’ın son imparatoriçesi Farah Dibâ Pehlevi taraından 1976’da kurulmuştur. Müzede çoğu Safevi dönemine ait olmakla birlikte Kaçar dönemi ve çağımıza ait ülkenin farklı şehirlerinden getirilen çeşitli Iran halıları
Cenaze, geçmişte hem "prenses", hem de "imparatoriçe" ünvanlarına sahip olan, vaktiyle dünyanın en güzel kadınlarından olarak bilinen ama neredeyse son kırk seneden buyana kendini hiçbir yerde göstermeyen ve hayata geçen salı günü veda eden bir hanıma aitti: Mısır'ın prensesi ve İran'ın sabık imparatoriçesi Fevziye'ye
İtalyan Lisesi’nden mezun oldu. 1963’te Givenchy’de staj, Jean Patou’da Michel Goma’nın yanında asistanlık yaptı. O yıllarda Audrey Hepburn, Farah Diba ve Jacqueline Kennedy gibi ünlü isimlerle çalışma fırsatı buldu. 1967’de Amsterdam’da bir modaevinde tasarım yapmaya başladı. Osmanlı motiflerini geometrik desenlerle birleştirdiği tasarımlarıyla dikkat çekti
nama huruf ke 24 abjad yunani tts. Altı yaşında kral oldu. Dokuz yaşında ülkesini terk etmek zorunda kaldı. ÇocukluÄŸu, İstanbul üzerinden gittiÄŸi Mısır’ın İskenderiye ÅŸehrinde, gençliÄŸiyse İspanya’nın baÅŸkenti Madrid’de geçti. 1946 yılında sürgün edildiÄŸi ülkesine 50 yıl sonra, 1996’da geri döndü. KurduÄŸu siyasi parti 2001’deki Bulgaristan genel seçimlerinden zaferle çıkınca, tarihte eÅŸine zor rastlanan bir baÅŸarıya imza attı Sürgün edildiÄŸi ülkesinin 55 yıl sonra baÅŸbakanı oldu. Son Bulgar Kralı Simeon Sakskoburggotski ya da daha bilinen adıyla II. Simeon’un hayatı, adeta Avrupa tarihinden dünyaya açılan bir pencere niteliÄŸi taşıyor. Dolayısıyla kral, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ‘Benzersiz Bir Hayat’ adlı otobiyografik kitabının tanıtımı için İstanbul’a geldiÄŸinde, onunla röportaj yapacak en doÄŸru isim; tarihçi Profesör Dr. İlber Ortaylı olacaktı. Bulgar Kralı, İlber Hoca ve ben, Elmadağ’daki Divan Oteli’nde buluÅŸtuk. İlber Hoca, kralı “Majesteleri†diye selamladı, Kral da İlber Hoca’ya “Profesör, çok memnun oldum†diyerek karşılık verdi. Tarihin sırlarını çok iyi bilen bu iki bilge kiÅŸinin eski krallardan sanki karşı komÅŸuları gibi bahsetmelerini, eski kraliyet mensuplarına ait duyulmamış bilgileri birbirlerine zevkle anlatmalarını ÅŸaÅŸkınlık ve hayranlıkla dinledim. İran Åahı Rıza Pehlevi’nin utangaçlığından tutun da kız kardeÅŸi EÅŸref’in ne kadar zeki olduÄŸuna kadar tarih kitaplarında asla bulamayacağımız türde kraliyet dedikodularını dinlerken resmen yüzümde güller açıyordu. Ancak sohbetin ilerleyen dakikalarında bu ikilinin diyaloglarını yakalamak benim için çok da kolay olmadı. ÖrneÄŸin İlber Hoca “NesliÅŸah Sultan, sizin Otto’yla yakın arkadaÅŸtı†dediÄŸinde bahsettiÄŸi NesliÅŸah’ın Osmanlı hanedanının son kayıtlı veliahtı, Otto’nun da Avusturya-Macaristan MonarÅŸisi’nin son veliaht prensi Otto von Habsburg olduÄŸunu anlamak için mutlaka araya girip “Hocam Otto derken?†diye sormam gerekti! İşte Profesör Dr. İlber Ortaylı’nın Bulgar Kralı II. Simeon’la yaptığı bu sıradışı ve tarihi mülakatı takdimimizdir...  Prof. Dr. İlber Ortaylı Çocuk yaÅŸta ‘Balkanlar’ın Prusyasının kralı olmak nasıl bir ÅŸeydi?- Bulgar Kralı II. Simeon ‘Balkanlar’ın Prusyası lafı, Bulgaristan’a sonradan yapıştırılmış bir yafta. Evet, belki Bulgar ordusu iyi bir orduydu ama bu bizi Prusya yapmaz. Altı yaşında kral olmakla ilgili en net hatırladığım ÅŸey ÅŸu Babamın çok hasta olduÄŸu bize zaten söylenmiÅŸti. Ama bir çocuÄŸun ölümü anlaması çok zor. Babamın öldüğünü şöyle anladım Altı yaşındaydım ve normalde bana ‘ekselansları’ derlerdi. Ama bir gün aniden ‘majesteleri’ diye hitap etmeye baÅŸladılar. Anladım ki, o gün babam ö yaşında kral olmak nasıl bir histi?- Çocuk zihniyeti, çocuk zihniyetidir. Ne kadar eÄŸitim almış olursanız olun, her ÅŸeyi çocuk kafasıyla görürsünüz. HissettiÄŸim tek ÅŸey, o andan itibaren çocukluÄŸumun bitmiÅŸ olduÄŸuydu. Anladım ki artık farklı davranmak zorundayım. Etrafım farklı insanlarla çevrildi. Ve tabii ki çok zor bir dönemdi, İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı, Bulgaristan’da bombalamalar yaÅŸandı. Hemen sonra Sovyet iÅŸgali gerçekleÅŸti. Bu da baÅŸka bir ÅŸoktu. Ondan sonra bir ÅŸok daha, yeni komünist rejim SavaÅŸ sırasında Vrana’nın bahç Siz ne durumdaydınız bu arada? - Biz esir gibiydik. İşgalden sonra iki sene daha orada kaldık, sonra Bulgaristan’da ‘MonarÅŸi gitsin mi kalsın mı?’ diye referandum yapıldı. İnsanların yüzde 94’ü cumhuriyet istedi. Aslında o dönemdeki Sovyet iÅŸgali, bize bu referandumun ne kadar gerçek olduÄŸunu gösterdi. Sonuçlar açıklandıktan sonra bize ülkeyi terk etmemiz için sadece bir hafta süre tanındı. Annemin ailesi İskenderiye’de yaşıyordu. O yüzden Mısır’a gitmeye karar verdik. 48 saat içinde Åark Ekspresi’ne binip İstanbul’a doÄŸru yola çıktı kadar kaldınız İstanbul’da?- 17 Eylül 1946 sabahıydı, Bulgaristan’dan trenle İstanbul’a geldik, istasyondan doÄŸruca limana gittik. Dolayısıyla İstanbul’u sadece birkaç saat gö MUZU İLK DEFA TÜRKİYE’DE GÖRDÜMKral Simeon’un 50 yıl sonra Bulgaristan’a muhteÅŸem dö Yani İstanbul’un siluetine dair bir fikir yok kafanızda? Eminim ki o zamanlar çok güzeldi...- Ben Bulgaristan’dan o güne dek hiç ayrılmadığımdan dolayı benim için gördüğüm her ÅŸey olaÄŸanüstüydü. Biz limana gider gitmez gemi hemen limandan ayrıldı ve önce İzmir’e, sonra İskenderun’a, oradan da asıl hedefimiz olan Mısır’ın İskenderiye ÅŸehrine gittik. Türkiye’de uÄŸradığımız limanlarda bize ÅŸahane meyveler getirdiler, kavun, karpuz, Muzu hayatımda ilk defa Türkiye’de gördüm. Bu, benim gibi hayatında muz görmemiÅŸ bir çocuk için büyük bir Antalya’da yetiÅŸen muzu yemiÅŸsinizdir siz. Åimdi gitseniz öyle bir ÅŸansınız olmaz çünkü bütün ÅŸehir otel doldu ve o harika muz bahçeleri yok oldu. O yıllarda Türkiye’de iki önemli göçmen ağırladık, biri Polonya büyükelçisiydi, Almanlar Polonya’yı iÅŸgal ettiÄŸinde ülkesine geri dönemedi. İkinci ünlü göçmen de tabii ki sizdiniz, meÅŸhur Bulgar Kralı. Tabii bir de eski Arnavutluk Kralı Ahmet Zog vardı.Â- O da 1946’da Mısır’a  Evet ama Mısır’a gitmeden önce birkaç gün İstanbul’da Pera Palace Oteli’nde kalmıştı. Peki siz Mısır’da eski Osmanlı hanedanının mensuplarıyla ne zaman tanıştınız? - Evet, o dönem Osmanlı hanedanının bazı mensupları da İskenderiye’de yaşıyordu. Annem onlarla tanışıyordu. Biriyle, Osman OsmanoÄŸlu’yla biz aynı okula gittik. Hanedandan Prenses NesliÅŸah, Prenses Necla ve Prenses Hanzade kardeÅŸler de İskenderiye’ DÜÅMAN HANEDAN ÇOCUKLARININ ARKADAÅLIÄI NesliÅŸah, sizin Otto von Habsburg ile yakın arkadaÅŸtı. Avusturya-Macaristan MonarÅŸisi’nin son veliaht prensi Otto, dayınızdı deÄŸil mi?- Evet dayım sayılırdı, çünkü onun annesi, benim büyükannemin kız kardeÅŸiydi. Otto’ya siyasi kariyeri nedeniyle çok saygı duyardım. Çünkü daha sonraki yıllarda Avrupa Parlamentosu’na Parlamentosu’nun tek Türkofil Türkleri seven üyesiydi. Otto her zaman açık açık Türkiye’yi desteklemiÅŸtir. Avusturya’nın son imparatoru ve Macaristan’ın son kralı olan I. Karl’ın oÄŸluydu. Ve çok ÅŸaşırtıcı bir ÅŸekilde bu iki hanedan birbirine düşmandı. Ama Otto ve Osmanlı Hanedan Defteri’ne kaydı yapılan son kiÅŸi olan NesliÅŸah çok iyi arkadaÅŸtılar!- Otto 1976’da Almanya’da Avrupa Parlamentosu üyeliÄŸine seçildiÄŸinde ona bir tebrik mesajı gönderdim. Bana cevabında, “Simeon, mesajın için teÅŸekkür ederim. Åu andan itibaren, Avrupa Parlamentosu’nda senin temsil ettiÄŸin Bulgaristan’ı savunan en azından bir kiÅŸi Yani parlamentoda komünist Bulgaristan’ı savunmayacaktı. BULGAR TÜRKLERİNİN TRAJEDİSİNİ ANLATTIMII. Simeon, kız kardeÅŸi Maria Luisa ile Madrid’ Bulgaristan’daki o korkunç olaylar, Türklerin isimlerinin zorla deÄŸiÅŸtirilmesi kampanyası da komünizm döneminde yaÅŸandı.- Evet, o olaylar korkunçtu. 1984’te sadece Türkler deÄŸil, aynı zamanda etnik olarak Bulgar olan Müslümanlar da komünist rejim tarafından baskı görmeye baÅŸladı. Zorla isimleri deÄŸiÅŸtirildi. O dönem bir sürü insanı sürgüne gönderdiler. Bu trajediyle ilgili Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nde ve Arap Ligi’nde konuÅŸmalar yaptım. O dönem yaklaşık 300 bin Bulgar Türk’ü Türkiye’ye bir yerde Jivkov’a 1971-1989 yılları arasında Bulgaristan BaÅŸbakanı olan Todor Jivkov teÅŸekkür etmeliyiz çünkü bize 300 bin kiÅŸi gönderdi, önce ÅŸoke olduk, ancak daha sonra hastanelerimiz Bulgaristan’dan gelen en üst seviyede hemÅŸirelerle doldu. Ayrıca marangozlar, elektrik teknisyenleri vb. bir sürü diÄŸer meslekten de çok iyi yetiÅŸmiÅŸ elemana sahip  KRALLARLA ARKADAÅ Mısır’a dönelim, orada istediÄŸiniz kadar kalma ÅŸansınız var mıydı, yoksa belli bir zaman dilimi için mi kalmanıza izin verildi?- Ben orada okula gittim, kız kardeÅŸim de öyle. O dönemin en iyi okullarından biri olan İskenderiye’deki Victoria College’a yazıldık. Kralların gittiÄŸi okul olarak bilinirdi. Biz Mısır’da kaldık, orada yaÅŸamayı da çok sevdik. Ama annem biraz büyüdükten sonra Avrupa’da eÄŸitim almamızı istiyordu. O sırada Kahire’deki İspanyol Büyükelçisi gelip “Bir sürgün yeri olarak İspanya’yı hiç düşündünüz mü?†diye sordu. Böylece Mısır’dan 1951’de ayrıldık. Bu ÅŸekilde siyasi mülteci olarak İspanya’ya gittik ve hayatımın 50 senesini orada geç Kralı II. Hasan da arkadaşınızdı galiba?  - Evet, Fas Kralı II. Hasan sınıf arkadaşımdı. Ayrıca Ürdün Kralı Hüseyin’le de İskenderiye’deyken aynı sınıftaydık. İspanya Kralı Juan Carlos’la da İspanya’ya gittikten sonra çok yakın arkadaÅŸ Åahı Rıza Pehlevi’yle tanışıklığınız?.. - Kendisiyle yurtdışı seyahatlerinde tanıştım, birkaç defa da İran’da ziyaret ettim. O zaman İran’la Bulgaristan arasındaki kültürel benzerlikler beni çok ÅŸaşırtmıştı. Åah ve ailesini çok iyi tanıyordum. Özellikle de kardeÅŸi Prens Abdülreza çok iyi arkadaşımdı. Aynı zamanda Dünya Yaban Hayatı Koruma Fonu’nun da baÅŸkanıydı. PEHLEVİ UTANGAÇTI  Åahın ikizi olan kız kardeÅŸi Prenses EÅŸref’le de tanıştınız mı? Çok zeki bir kızdı...- Evet, inanılmaz derecede zeki, çok etkileyici bir hanımefendiydi. Åah ise çok utangaç, çekingen bir insandı. O gösteriÅŸli imparator tavırları da bir savunma mekanizmasıydı bence. Elbette vizyonu olan ve uluslararası alanda saygı duyulan bir ÅŸahsiyetti. Ancak ne yazık ki siyaset çok berbat bir ÅŸey. Bazı müttefikleri tarafından bir anda öyle bir yüzüstü bırakıldı ki...Evet, ne yazık ki öyle Büyük muktedirler, büyük güçler lafa gelince çoÄŸu zaman küçük ülkelerden güzel sözlerle bahsediyorlar. Ama tarihe ve gerçeklere bakacak olursanız, o ülkelerdeki siyasi krizlere de çoÄŸu zaman o büyük ülkeler sebep Farah Diba’nın yaptığı ÅŸeyler, mesela Halı Müzesi, Sadabad koleksiyonu, bunlar unutulmaz...- Farah asla hiç kimse hakkında en ufak bir kötü söz bile söylemezdi. Ayrıca Farah’ın yetiÅŸtiriliÅŸ tarzı, normal bir ailenin kızınınki gibiydi. Herkes gibi üniversiteye gitti. Bütün bunlar, onun olaylara farklı bir açıdan bakabilmesine büyük katkı saÄŸladı. Birkaç sene önce kendisi son derece nazik bir ÅŸekilde gelip Bulgaristan’da bizi ziyaret ANALİZLERİNİZ HAYRANLIK UYANDIRICI!İzninizle Majesteleri; sizin psikolojik analizlerinizin çok hayranlık uyandırıcı olduÄŸunu söylemek isterim!- Sayın Profesör; yaşımdan ileri geliyor. Size bir anımı anlatmak istiyorum. Birkaç sene önce İstanbul’a geldiÄŸimde herkes gibi havaalanında polise pasaportumu gösterdim. Son derece uluslararası bir tavırla, Türkçe “Eski Bulgaristan BaÅŸbakanı’yım†dedim. Adam, pasaportuma bakıp “Majesteleri, sizi görmek büyük zevk†dedi. Ve bunu Bulgarca söyledi! MeÄŸer Bulgar Türk’üymüş! TERK ETMEK ZORUNDA KALDIÄI ÜLKESİNE 50 YIL SONRA BAÅBAKAN OLDU50 yıl sonra Bulgaristan’a dönmeye nasıl karar verdiniz?- Ben zaten her zaman dönmeyi hayal ediyordum. Ama bu hayalin hiçbir zaman gerçekleÅŸeceÄŸini düşünmüyordum. 1989 yılı geldiÄŸinde birdenbire büyük bir deÄŸiÅŸim yaÅŸandı ve komünizm çöktü. Ondan sonra Bulgaristan’dan birçok kiÅŸi Madrid’de ziyaretime gelmeye baÅŸladı ve bana ülkeye geri dönmem yönünde telkinde bulundular. Ailemden Bulgaristan’a ilk ziyaret, 1991’de kız kardeÅŸim tarafından yapıldı. Sofya’ya gitti ve son derece güzel karşılandı. Daha sonra 1993’te annem, babamın ölümünün 50. yılı vesilesiyle Bulgaristan’a gitti ve o da sevinçle karşılandı. Mayıs 1996’da, yani 50 sene sonra da ben döndüm. OlaÄŸanüstü bir ÅŸekilde karşılandı seçilmeniz nasıl oldu?Â- 2000 yılında fark ettim ki o dönemde Avrupa BirliÄŸi ve NATO’ya yönelmemiz önemliydi, bunun vakti gelmiÅŸti. Bir grup arkadaÅŸla bir siyasi parti kurduk ve Bulgaristan’da seçimlere katıldık. Ama kazanmayı beklemiyordum!Hiç mi beklemiyordunuz?- Hiç. Normal deÄŸil ki! 50 sene sürgünden sonra, hakkımda söylenen onca olumsuz ÅŸeyden sonra seçilmeyi beklemek zor. Ama Bulgar halkı hoÅŸgörülü bir halk. Seçimleri kazandığımızda parlamentonun yarısını oluÅŸturuyorduk. Halkın yarısı destekledi, ama öbür yarısı da karşı çıkmadı. Biz de onlara saygı duyduk. Bu ÅŸekilde baÅŸbakan yüzde 50’yi hiç görmeyen, onlara saygı duymayanlar da var...- Benim için bu entelektüel anlamda siyasi bir ESNAFI KARÅISINDA PES ETTİM“İstanbul’a bir geliÅŸimde eÅŸimle Kapalıçarşı’ya gittik. O sırada yanımıza  birisi yaklaÅŸtı, İspanyolca konuÅŸtuÄŸumuzu duyduÄŸu için ‘Real Madrid-Barcelona’ filan dedi. Ben dönüp eÅŸime Fransızca bir ÅŸeyler söyledim. Sonra oradaki satıcı da Fransızca konuÅŸmaya baÅŸladı. Ben eÅŸimle gizli konuÅŸmak istediÄŸim için bu sefer İngilizceye döndüm, o da İngilizceye döndü! En sonunda eÅŸime dönüp Bulgarca konuÅŸtum, bana bakıp Bulgarca ‘KardeÅŸim, niye baÅŸtan Bulgarcayla konuÅŸmuyorsun ki?’ dedi. Bulgar göçmeniymiÅŸ! Orada ben artık pes BULGAR KRALI II. SİMEON’UN HAYATI - 1937’de Sofya’da doÄŸdu- 1943’te babası Kral III. Boris’in ölümünün ardından 6 yaşında kral 1945’te Bulgar Komünist Partisi döneminde amcası Prens Kiril ve bazı kraliyet mensupları kurÅŸuna dizildi. - 1946’da ailesiyle birlikte Bulgaristan’ı terk etmek zorunda kaldı ve Mısır’a sürgüne gitti. - 1951’de ailesiyle birlikte İspanya’ya kabul edildi. - 1958’de West Point Askeri Akademisi’nde iki yıl eÄŸitim gö 1962’de benzer bir kadere sahip Margarita Gomez-Acebo’yla evlendi. - 1996’da, sürgün edildikten 50 yıl sonra Bulgaristan’a geri dö 2001’de Bulgaristan’da baÅŸbakan seçildi. - 2005’te Bulgaristan’ın Avrupa BirliÄŸi’ne girmesinde en aktif rolü
Temmuz ayının son günlerinde Kahire'nin kavurucu sıcağı altında Meçhul Asker Anıtı'nın bulunduğu bölgeye bir koruma ordusu eşliğinde güzel giyimli yaşlı bir kadın gelir. Sessiz sedasız bir mezarı ziyaret ettikten sonra bölgeden ayrılır. Kimseyle konuşmayan ve her sene bu seremoniyi aksatmadan yerine getiren kişi bir zamanlar tüm Ortadoğu'nun ilgi odağında bulunan Kraliçe Farah Pehlevi'den başkası değildir. Ziyaret ettiği kişi ise İran'ın devrik lideri ve kocası Şah Muhammed Rıza'nın kendisidir. Farah, o meş'un günlerin en önemli tanığıydı. Kendisine verdiği unvanlara göre Krallar Kralı, Aryanların Işığı, Tanrı'nın Gölgesi, Şia'nın Muhafızı Şah Rıza Pehlevi, o sabah her zaman yaptığı gibi erkenden uyanmıştı. Evin kâhyası Şah'ın özel tostunu, portakal suyu ve gazetelerle birlikte istihbarat raporunu getirmişti. Komünizmle mücadele, darbe girişimleri, terör eylemleri, refah ve Avrupai bir hayat; Şah Rıza, uzun iktidarı süresince ihmal etmediği portakal suyunu sarayında son kez gönül rahatlığıyla ve Şah olarak içiyordu. Farah'ın mezarın başında düşündüğü son şeyler bunlar olabilir miydi? Şah'ın 1979 senesinde huzurlu günleri geride kalmış, cennetin krallığı yıkılmış ve modern İran tarih sahnesinden çekilmişti. Bunlar elbette, Şah ailesinin durup baktığı yerden görünenler. SAVAK'ın katlettiği sayısız masum İranlı'nın annelerin başlattığı büyük yürüyüş Şah'ın huzurunu kaçıran belki de en önemli nedendi. 26 Ekim 1919 dünyaya gelen ve 1941 tarihinde de İran tahtını ele geçiren Rıza Pehlevi'nin öyküsüne biraz daha yakından bakmak adına 4 Şubat 1949 tarihine dönmemiz gerek. Tahran Üniversitesi'nde bir suikast girişimi Tahran Üniversitesi'nin 4 Şubat 1949'da önemli bir misafiri vardı. Bu kişi ülkede politik gücünü büyük oranda yitirmiş ve sembolik bir makamı temsil eden İran Şahı Muhammed Rıza idi. Muhammed Rıza, 1941 yılında sürgüne gönderilen babasının yerine tahta oturduğundan beri Ruslar ve İngilizler arasında denge gözetmeye çalışarak tahtını koruyan, iç siyasette ise esamisi okunmayan düşük profilli bir Şah'tı. Bu durum 4 Şubat günü Tahran Üniversitesi ziyaretinde tamamen değişecekti. Tahran Üniversitesi'nde Şah Muhammed Rıza'nın bulunduğu bir sırada üst üste duyulan kurşun sesleri okulun koridorlarında kargaşaya sebep oldu. Naser Hüseyin Mir Fakhraei isimli genç Rıza'ya beş el ateş etmişti ve şahı yüzünden yaralamıştı. Şah'ın korumalarının karşı ateşiyle Naser Hüseyin Mir Fakhraei oracıkta öldürülmüştü, ama suikastçı gencin üzeri arandığında Feryad-ı Millet ve Perçom-i İslam gazetelerine ait iki gazeteci kartı bulunmuştu. Muhammed Rıza, bu teşebbüsten sonra devlet idaresinde dizginleri eline alarak ülkenin en büyük siyasi partilerinden birisi olan Tudeh'i suikastın arkasındaki asıl güç olduğu iddiasıyla kapattırdı ve siyasi temsilcilerini hapse attırdı. Ardından aynı yıl İngiltere'ye giden Şah Rıza, İngilizlerden İran Anayasası'nı yeniden şekillendirmek için izin istedi ve onayı aldıktan sonra ülkesine dönerek şahlık kurumunu baştan düzenledi. Silahlı kuvvetlerin gücünü de arkasına alan Muhammed Rıza, ülkede kontrolü iyiden iyiye eline almasını sağlayan düzenlemeleri gerçekleştirmişti. Buna göre; Rıza, meclisi kapatabiliyor ve doğrudan kendisinin atadığı üyelerden oluşan bir senato kurabiliyordu. Şahın tekelinde kurulan Senato'nun ilk icraatı; Şah'a "Kebir" sıfatını vererek devlet otoritesindeki yerini daha da güçlendirmek oldu. Şah'ın bu engellenemez yükselişi ise devrik Kaçkar Hanedanlığı'nın mütevazı bir temsilcisi olan Başbakan Muhammed Musaddık tarafından engellenecekti. Musaddık, Şah'ın ülkeyi adeta Batıya peşkeş çeken uygulamalarına karşı "Milli Cephe" isminde bir ittifak kurarak karşı duracaktı. İran Petrollerini millileştiren Musaddık, İngiltere'ye karşı verdiği mücadeleyle yalnızca İran'ın değil tüm uluslararası kamuoyunun kahramanı haline geldi. Şah Rıza, ise o günlerde politik hırslarına fazlasıyla yenilmiş durumdaydı. İngiltere donanmasının İran karasularını çevirdiği sıralarda ülkeden kaçıp Musaddık'a karşı muhalefetini açıktan yapmayı dahi deniyordu. Oysa Musaddık, Şah'ın ülke dışına çıkma talebini şu sözlerle geçiştiriyordu; Bu zamanlarda İran milletinin dünyanın büyük devletlerinden biriyle mücadele halinde olduğunu ve bu yolculuğun iyi etkisi olmayacağını ve Şehinşah'ın vaziyetlerden razı olmadığı için ülke dışına çıkmak istiyor şeklinde intiba bırakacağını… Şah, bunun üzerine İngiltere, ABD ve İsrail'in hazırladığı Ajax Darbe planının son halkası olarak cuntaya katıldı. Şah Muhammed Rıza'ya yakınlığı ile bilinen Tümgeneral Fazlullah Zahedi'nin başını çektiği cunta 1953 yılının 16 Ağustos gününde harekete geçti. İlk darbe girişimi halkın Musaddık'ın yanında durması sayesinde bastırıldı. Başbakan Musaddık ise kargaşa içerisindeki İran siyasetinden faydalanarak kendisini desteklemeye gelen halkın içindeki siyasi muhaliflerini de tasfiye etmeye karar verdi. Özellikle Tudehlilerden kurtulmak için doğru bir zaman olduğunu düşünen Musaddık, kendisine karşı darbeye teşebbüs eden orduyu, bu kez Tudeh'e karşı kışladan çıkardı. Oysa ordu bütünüyle Tümgeneral Fazlullah Zahedi'ye ve Zahedi de tüm kalbiyle Şah Rıza'ya bağlıydı. Sonuç olarak darbe başarıya ulaştı ve Musaddık 19 Ağustos'ta devrildi. Şah artık tek adamdı ve ülkesini gönlünün dilediği gibi idare edebilecekti. Refah yılları Şah iktidarı tamamen ele geçirdikten sonra Batı ile yakın ilişkiler kurdu. Sovyetler karşısındaki tutumu sayesinde özellikle ABD ve İngiltere ile yakınlaştı. Şah'ın en büyük politik başarısı 1973 Petrol Krizi ile gerçekleşti. Petrol fiyatları bir anda iki katına çıkınca İran ekonomik anlamda Basra Körfezi'nin en güçlü ekonomisi haline geldi. Şah, bu paranın önemli bir kısmı ile eğitime ciddi yatırımlar yaptı. Sadece 12 yıl içerisinde 15 üniversite kurdu ve 200'e yakın yeni eğitim enstitüsü oluşturdu. 1974 senesinde Time Dergisi Şah için Petrol İmparatoru manşetini atacaktı. Her şey bir rüya gibi ilerliyordu. İran, yurt dışında kolay ve büyük krediler buluyor, ülke tam bir refah içerisinde yüzüyordu. 500 bine yakın Avrupalı yabancının yaşadığı İran, adeta Batının Ortadoğu'ya açılan limanı gibiydi. Bugün 'Büyük Şeytan' denilen ABD'nin dahi 52 bin vatandaşı İran'da yaşıyordu. Beyaz Hareket Yurt dışından alınan kredilerin; yanlış yatırımlar, yolsuzluklar ve müsrif devlet adamlarının elinde yok edilmesi İran'da ekonomik dengeleri tersine çevirmeye başladı. İsrail gibi ülkelerle kurulan yakın ilişkiler, SAVAK isimli İstihbarat Birimi'nin acımasız operasyonları Şah'ın halk arasındaki teveccühünü azaltan gelişmelerdi. Bu süreçte Şah'ın 'Beyaz Devrim' isimli reform paketi halk arasındaki rahatsızlığı ciddi boyutlara ulaştırdı. Beyaz Devrim'e karşı içinde Humeyni'nin de bulunduğu 8 kişilik bir ulema grubu sert bir protesto bildirisi yayımladı. Şah, bu bildiri karşısında büyük bir öfke duydu ve ulemaya haddini bildirmek için Kum'a bizzat geldi. Oysa Şah'ın gelişi ve burada yaptığı konuşma ulema içindeki rahatsızlığı daha da artırdı. Humeyni, bu öfkenin en ateşli vaiziydi, henüz bildiri tartışmaları sürerken Nevruz Kutlamasının bidat olduğuna dair fetva yayınladı. Nevruz İran'ın İslam öncesi dönemine bir atıftı ve milli kimliğin bir unsuru olarak görülüyordu. Oysa Humeyni bu fetva ile İranlıların İslam'dan başka bir kimliği olmadığı mesajını veriyordu. Şah'ın Humeyni'ye duyduğu kişisel öfke, bu ihtiyar mollayı bir anda sessiz yığınların sesine dönüştürdü. Humeyni'nin tutuklanmasının ardından on binlerce molla sokaklara indi ve Şah'a geri adım attırmayı başardı. Bir din adamının başına bela olmasındansa ülkeden çıkartmaya karar veren Şah, Humeyni'yi Türkiye'ye sürgüne gönderdi. Oysa bu onun iktidarını bitirecek en önemli hatalarından birisiydi. Humeyni önce Türkiye'ye ardından Irak'a gitti. Irak yönetimi, bu Şii din adamının gücü karşısında endişeye kapıldı ve ülkesinden çıkardı. Humeyni'nin bu kez durağı Fransa oldu. Şah geç de olsa muhaliflerinin yurt dışında etkili olduğunu fark etti. SAVAK'ı onları izlemelerini ve mümkünse öldürmelerini emretti. Kalabalıklara bir slogan armağan eden suikast Ali Şeriati Şah'ın yurt dışında yaptırdığı en önemli operasyon Ali Şeriati suikastı olacaktı. Humeyni kalabalıkların manevi lideriydi; ama basit bir üniversite hocası olan bu sosyolog onları harekete geçiren asıl dinamikti. "Hayat, iman ve cihat" gibi Tahran sokaklarını inleten sloganları mimarı bu aydının yok edilmesi için operasyon başlatıldı. Ali Şeriati, İran'da kalırsa öldürüleceğini biliyordu, ölümden korkusu yoktu; fakat zihninde şimşekler çakıyordu ve kısa olacağını çok önceden sezdiği ömründe üretmek istiyordu. Sahte bir kimlikle önce Belçika'ya geçmeyi başardı ve ardından da İngiltere'ye geçti. Şeriati'nin amacı Amerika'ya gitmekti; ama SAVAK ve İngiliz istihbaratının ortak operasyonu ile 19 Haziran 1977 yılında kaldığı otel odasında öldürüldü. Cinayeti kayıtlara kalp krizi olarak geçirilse de ne ailesi ne de sevenleri Şeriati'nin eceliyle öldüğüne hiçbir zaman inanmadı. Onun ölümü İran'da devrimin ilk kıvılcımlarından birisi oldu. Ali Şeriati Bazen diyorum ki feryad edeyim, yine görüyorum ki sesim kısılmış - Independent Türkçe Şah kendisine yönelik artan protesto ve muhalefete karşı sert bir politika izledi; ama bu onun iktidarının sonunu daha da hızlandıracaktı. 1979'da yapılacak seçimlerde iktidarın Humeyni taraftarlarına geçmesi ihtimali üzerine ordu bir direniş ve darbe planı hazırlayarak Şah Rıza'ya getirdi. Buna göre petrol bölgeleri güvenlik kordonuna alınacak ve Tahran sokaklarında Şahlığı destekleyen sivillerle direniş başlatılacaktı. Kum uleması, kanlı bir savaşa hazırlanan Şah'ın planına karşı Humeyni'yi uyardı. Bunun üzerine Humeyni; devlete su ve elektrik faturalarını ödememelerini emretti. Şah, bu talimattan sonra halkın çok büyük bir bölümünün faturalarını ödememesi sonucu Humeyni'nin sahip olduğu gücü kavradı. Generallerin tüm darbe planlarına rağmen Şah Rıza, ülkeden ayrılma planları üzerine ciddi şekilde kafa yormaya başlamıştı. Önce ailesini yurt dışına gönderen Şah, olayları son ana kadar izlemeye karar verdi. Yanında yalnızca Kraliçe ve üç çocuğu kalmıştı. Kraliçe Farah, en bunalımlı zamanlarda bile sarayda kalmayı reddediyor ve basının ilgisinin üzerinde olmasını istiyordu; fakat bir akşam sarayda bulunan bir kâğıt tüm şah ailesinin durumun vahametini anlamasını sağladı. Yemek için yemek masasına geldiklerinde sofranın ortasındaki kâğıtta şunlar yazıyordu Şaha ve Kraliçeye ölüm! Şah Muhammed Rıza, artık sarayında da güvende olmadığını ve iktidarını tamamen kaybettiğini anladı. Gerekli hazırlıkları yaptı ülkeden ayrıldı. Önce Mısır'a ardından Fas'a geçti. Daha sonra pankreas kanserini gerekçe göstererek ABD'ye geçti. Bu sırada İranlılar ABD Elçiliğini basarak Şah'ın iadesini istedi. Son olarak Enver Sedat'ın daveti üzerine Kahire'ye geldi ve 27 Temmuz 1980'de burada hayatını kaybetti. *Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Farah Zeynep Abdullah'ın Bergen'in hayatını canlandırdığı Bergen filmi son günlerin en çok konuşulan konular arasındayken sosyal medyada yayılan görüntüler çok konuşuldu. YAYINLAMA 14 Mart 2022 1221 GÜNCELLEME 14 Mart 2022 1222 112 Farah Zeynep Abdullah'ın Bergen'in hayatını anlattığı ve her izleyenin gözyaşlarına boğulduğu Bergen filmi son günlerin en çok konuşulan konu başlıklarından birisi. 212 'Bergen' projesinden iş yoğunluğu sebebiyle çekilmek zorunda kalan Serenay Sarıkaya, vizyona giren film hakkında dikkat çeken açıklamalarda bulunmuştu.. 312 2. Sayfa'nın haberine göre; pişman olup olmadığı sorulan Sarıkaya, "Birlikte yol aldığımız ekibin çok özenle büyük bir gayretle çalıştığını biliyorum ve filmi merak ediyorum. Yolları açık olsun. Eminim harika bir iş çıkarmışlardır." ifadelerini kullandı. 412 "BU İŞLER BİRAZ DA KISMET İŞİ"Zamanlamanın tutmadığını söyleyen Serenay Sarıkaya, "Bu işler biraz da kısmet işi. Farah’a kısmetmiş. Hiç dert değil. Müthiş bir şey çıktığına eminim." 512 KIYAFETİ OLAY OLMUŞTUBergen filminin galasında giydiği kıyafet, sosyal medyada çok konuşulan Farah Zeynep Abdullah, gelen eleştirilere Twitter hesabından yanıt vererek “Ne oldu ya, hani herkesin kıyafetine kimse karışamıyordu” ifadelerini kullandı. 612 "FARAH İŞİNE BAKSIN"Tüm bunların ardından TikTok kullanıcısı Afet Duru Bergen'in taklidini yapınca sosyal medyada gündem oldu. 712 Görüntüsü yayılan kullanıcının performansını görenler, "Farah işine baksın" yorumunda bulundu. 812 Bir sosyal medya kullanıcısının, "Başrolünü reddettiği filmin, gişe rekorları kırdığını görünce Serenay Sarıkaya" yazması okuyanları gülmekten kırıp geçirdi. 912 1012 1112 1212
Boston’un güney ucundaki evimin aşağı sokağından gelen tek el silah sesi salı sabahının karanlığını yardı. Bu mahallede artık böyle olaylara çok sık rastlanmıyor. Komşularımla birlikte bana da bu silah sesinin arkasındaki trajediyi hayal etmek düştü. Fakat sonra haber geldi İntihar eden eski İran Şahı Rıza Pehlevi’nin 44 yaşındaki oğlu Prens Ali Rıza Pehlevi’ydi... Bu şok edici intihar eylemi, önce İranlılar’ın sonra kendilerinin kanına bulanmış ailenin şiddet dolu son trajedisiydi. Bir Shakespeare dramasına benziyordu. Şah İran’ı demir yumrukla yönetti ama ailesi onun günahlarını çok pahalıya ödedi. Ali Rıza’nın babası Rıza Pehlevi, 20. yüzyılın en görkemli devrimlerinden birinde vatanından sürgün edilmiş bir şekilde öldü. Halası, Prenses Aşraf Şah’ın ikiz kardeşi İran’ın “siyah panteri” olarak tanınıyordu. Hayatının sonuna kadar depresyonlar ve bağımlılıklarla boğuştu, üç başarısız evlilik yaptı ve sonra oğullarından biri suikasta kurban gitti. Ali Rıza’nın kardeşi Leyla, 2001’de Londra’da bir otel odasında yüksek dozda uyuşturucu almış bir şekilde ölü bulundu. Pehlevi’nin ailesi, salı günü yaptıkları kısa açıklamada “Milyonlarca genç İranlı gibi ülkesinin içinde bulunduğu sıkıntılardan huzursuzdu, genç yaşta babasını ve ablasını kaybetmiş olmanın acısını taşıyordu. Yıllarca bu derin üzüntüyle mücadele etti ama sonunda yenik düştü” dedi. Ali Rıza Pehlevi’nin yenilgisi, çilekeş ülkesinin bir yansıması gibiydi. Demokrasiden nefret ederdiPehlevi hanedanı perişan olmuş ve yok olmanın eşiğine gelmiş bir ulusu modernleştirmek için yola koyulmuş bir aileydi. Hanedanın kurucusu Rıza Şah, Ali Rıza’nın büyük babası, acımasız bir tiran aynı zamanda vizyon sahibi bir reformistti. Rıza Şah, 1926’da bir darbeyle iktidara gelen okuma-yazma bilmeyen bir askerdi. Ülkesine demokrasi getirmeyi reddetmesinin başlıca nedeni, kendisinden sonra oğlunun şah olmasını istemesiydi. Bu isteği 1941’de Muhammed Rıza Şah’ın yükselişiyle gerçek oldu. Fakat hükümdar babasından farklı olarak Muhammed Rıza pısırığın tekiydi. İran’da II. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan ve Başbakan Muhammed Musaddak’ın temsil ettiği demokrasiden nefret etti, fakat onu ezmek için hiçbir şey yapmadı. Daha sonra adeta Tanrı’nın bir armağanı gibi, CIA ve İngiliz MI6 servisleri 1953’te İran petrol endüstrisini ulusallaştırmak isteyen Musaddak’ı devirdi. Bu da Muhammed Rıza Şah’ın mutlak iktidarı ele almasını sağladı. Sovyetler’in çöküşü gibiydiPehlevi hanedanı 20. yüzyıl jeopolitik hayatında neredeyse herkesin daimi ve değiştirilemez olarak gördüğü birkaç olaydan biriydi. 1979’da çöktü ve dünyayı en az, on yıl sonra gerçekleşen Sovyetler Birliği’nin çöküşü kadar sersemletti. İnsanlık tarihinde bir diktatöre karşı böylesi bir ittifakla isyan eden çok az ulus vardır. Pehlevi hanedanının günahlarını saymak çok zahmetli bir iş olur fakat belki de en önemlisi İranlılar’ı mollaları iktidara getiren bir devrime sürüklemek oldu. Harvard’da doktora yapıyorduAli Rıza, 30 milyon insanın kaderini elinde tutan mutlak bir monarşinin ikinci oğluydu. Prens, ailesinin hükümdarlığı 1979’da çöktüğünde, henüz 13 yaşında bile değildi. Ali Rıza, babasının Mısır’da yüz kızartıcı ve yalnız bir şekilde ölümünden sonra ABD’ye gitti, Berkshires’da hazırlık sınıfına katıldı, Princeton’dan mezun oldu ve sonra filolojinin yanı sıra Ortadoğu ve Fars tarihi üzerine çalışmaya devam etti. Harvard’da doktoraya başladı fakat tamamlamadı. Hiç evlenmediDünyanın en seçkin eğitimlerinden birini aldıktan sonra sıra evliliğe gelmişti. 2001 yılında nişanlanan Ali Rıza, sekiz yıl nişanlı kaldıktan sonra ayrıldı. West Newton sokağındaki komşuları, Ali Rıza’nın onlarla asla konuşmadığını, genellikle kot pantolon ve şık ceketler giydiğini, Porsche’undan inip evine girdiğini, pencerelerinin tahta kepenklerini hep kapalı tuttuğunu söylüyor. Washington yakınlarında yaşayan ve sık sık kendini İran’ın gelecekteki Şah’ı olarak gösteren ağabeyinin aksine Prens Ali Rıza asla bu tarz fantazilerden zevk almadı. Fakat bir defasında “İran’a özgürlük ve demokrasi götürmenin hayattaki tek amacı“ olduğunu dile getirdi. Ailesinin hikâyesi ağır geldiKimileri, “Kader, işlediği muazzam suçlar nedeniyle Pehlevi’nin ailesini cezalandırdı” diye düşünse de gerçek şu ki Prens Ali Rıza Boston’da yaşayan herhangi birinden daha günahkâr asla bir idam emri vermedi, kimseyi işkence odasına sokmadı, başını onurlu bir şekilde dik tutabilirdi. Fakat ailesinin hikâyesi onun taşıması için fazla ağırdı. Ali Rıza, onursuzluk ve utancı taşıyamayarak tek bir kurşunla kendini başından vuran bir asker gibi öldü. Shakespeare “Kralın ölümcül şakaklarını çevreleyen içi oyuk bir taçtaki saltanatı ölümü saklar” DİBA SARSILDI İran Şahı Pehlevi’nin eşi Farah Diba, dul kaldıktan sonra Washington ve Paris arasında yaşamaya başladı. Küçük kızı Leyla ile sağda çok yakındı. İlk büyük acıyı Leyla’nın 2001 yılında aşırı dozda uyuşturucu alarak intihar etmesinden sonra yaşadı. Farah Diba önceki gün de küçük oğlu Ali Rıza’nın solda intiharı ile sarsıldı. 72 yaşındaki eski kraliçe oğlunun ölümüyle ilgili bir açıklama varis kaldıİran Şahı Pehlevi’nin üçüncü eşi olan Farah Diba 21 yaşında gelin olduğunda erkek çocuk doğurmak için büyük baskı altına girdi. Sonuçta ikisi erkek toplam 4 çocuk dünyaya getirdi. Çiftin 1966 yılında Life dergisine birlikte poz verdikleri büyük oğulları Rıza 50 artık hayatta kalan tek varis...İkisi de intihar ettiİran Şahı Pehlevi her ikisi de sonradan ihtihar eden Leyla ve Ali Rıza ile 1975 yılında böyle poz vermişti. Stephen Kinzer “Eğer oğullar babaların suçlarından sorumluysa, Ali Rıza da suçluydu. Fakat eğer her birey yalnızca kendi eylemlerinden sorumluysa Ali Rıza masumdu” yorumunu ve ailesi devrimden sonra sırasıyla Mısır, Fas, Bahamalar ve Meksika’da yaşadı. Bahamalar’da kendilerine özel bir plajları olan aile Şah’ın ölümünün ardından 1981 yılında Başkan Ronald Reagan tarafından ABD’ye davet edildi ve buraya yerleşti.
Kısaca Farah Diba Pehlevi Fars فرح دیبا, Azeri Fərəh Diba, 14 Ekim 1938, Tahran, Azeri asıllı İran Kraliçesi Farsça شهبانو şahbanu. Son İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin üçüncü ve son eşidir. ...devamı ☟
farah diba nın son hali